İhracatçıların Beklentisi ve Ekonominin Gerçekleri
İhracatçılar sürekli olarak dövizin düşük olduğundan yakınıyor. Peki, gerçekten döviz ucuz mu? Beklentiyi satın almak diye bir tabir vardır; geleceği önceden bazı veriler üzerinden analiz eder ve beklentinize yatırım yaparsınız. Eğer beklenti gerçekleşirse yüzünüz güler, gerçekleşmezse bir suçlu aramaya başlarsınız.
İhracatçının beklentisi neydi? Yıl sonunda doların 42-45 bandına oturması. Ancak, bu beklenti gerçekleşmedi ve mevcut durumda gerçekleşmesi de zor görünüyor. Bu beklentiyi ihracatçıya kimlerin sattığını hepimiz biliyoruz. Öte yandan, benim görüşüm Türk lirası gerçekten değerli mi? Hayır, aksine değersizleştirildi.
Acilen paramızın arkasında duracak doğru politikalar ortaya koyamazsak döviz karşılığında paramızı taşımak için hamal tutmamız gerekebilir.
Son dönemde ortaya atılan bir görüş var: Türk lirası değersiz olursa ihracatta rekorlar kırarız. Bu iddia sadece komik. Bir ülkenin parası kendi başına değerli veya değersiz olmaz; iç ve dış politikalar, ekonomik göstergeler ve genel güven ortamı paranın değerini belirler. Turistler de sadece ülke ucuz diye gelmez; hayallerindeki tatili satın alırlar.
Ülkemizin parası değerli değil, aksine değersiz ve bu durumun yanlış olduğu aşikâr. Faizlerin %5 olduğu bir ortamda kimse konut veya araba almak istemez, sanayici de parasını bankaya koyup, "Kurumsallaşmaya gerek yok, paramız çalışıyor," diyebilir. Eğer bu anlayış devam ederse, geleceğin mühendis adayları, iş bulamadıkları için harçlık çıkarmak uğruna kafelerde çalışmaya mahkûm olur.
Ekonominin bu gidişatı sürdürülebilir değil; gerçekçi beklentiler oluşturmak ve yapısal reformlarla paranın değerini yükseltmek gerekiyor. Bu şekilde ülkemizin geleceğini ancak sağlam temeller üzerine inşa edebiliriz.
Dip Not:
Birileri bu düzene dur demezse, tesadüfen zengin olmuş ve topluma hiçbir faydası olmayan kişiler, yarının mühendis, mimar, doktor, avukat ve akademisyenlerine tepeden bakmaya, onlara hak ettikleri değeri vermemeye devam edecekler. Maddi gücü, bilgi ve birikimin önüne koyan bu anlayış; çalışarak, üreterek topluma katkı sağlamaya çalışan gençleri değersizleştirecek.
Sonunda adalet ölür, vicdan ölür, merhamet ölür. Bir toplumun geleceğini inşa edecek olan gençler, potansiyellerini ve hayallerini kaybederken, bizler de insani değerlerimizi birer birer yitiririz. Bu gidişata dur demek, sadece bireylerin değil, tüm bir ülkenin ortak sorumluluğudur.