Gerçekten Çok Yoğun muyuz?
Herkesin dilinde hep o aynı cümle: "Çok yoğunum."
Telefon konuşmalarında, toplantılarda, hatta dost sohbetlerinde bile...
Peki, gerçekten çok mu yoğunuz, yoksa bu bir alışkanlık mı?
Belki de yoğunluk, modern zamanların bir statü göstergesi haline geldi. Acaba toplum olarak yoğun olmadığımızda, sanki yeterince üretken değilmişiz gibi mi hissediyoruz?
İş dünyasında "yoğunluk" kavramı, bazen verimlilikle karıştırılıyor.
Oysa dolu takvimler, verimli çalışma anlamına gelmez.
Asıl soru şu: Ne kadar iş yaptığımız değil, ne kadarını gerçekten başardığımız "Meşgul görünmek" ile "etkili olmak" arasındaki farkı görmezden geliyoruz. Sürekli toplantıdan toplantıya koşmak, e-posta yağmurunda kaybolmak, her an çevrimiçi olmak...
Bunlar gerçekten size ve toplumumuza değer yaratıyor mu?
Bir de şu açıdan bakalım: Asıl mesele zaman yönetimi mi, yoksa önceliklendirme mi?
Hepimiz 24 saatle sınırlıyız. Ancak zamanı yönetmekten çok, enerjimizi nereye harcadığımızı sorgulamalıyız.
Verimsiz işlere harcanan saatler, boşa giden potansiyel demektir.
Belki de gerçek yoğunluk, doğru şeyleri yapma cesaretinden yoksun olmaktır. Bazen "hayır" demek, en büyük verimliliktir.
Gereksiz yüklerden arınmak, daha odaklı ve üretken hale getirir bizi.
Gelin, yoğunluğumuzu bir gurur madalyası gibi taşımak yerine, gerçekten neye odaklandığımızı sorgulayalım.
Gerçek başarı, boş bir ajandada huzur bulabilmekte yatar.
Çünkü asıl mesele, zamanımızı değil, hayatımızı yönetmektir.
Sahi siz Zamanınızı mı Hayatınızı mı Yönetiyorsunuz?