Kuyruksuz uçurtma…
Bugünün lojistik sektörünü en iyi anlatan tabir belki de bu.
Dijitalleşme, akıllı depolar, üretim teknolojileri, üniversitelerle yapılan iş birlikleri, reklam kampanyaları, dernekleşmeler…
Hepsi havada uçuşuyor. Ama kimse asıl meseleyi konuşmuyor.
Asıl mesele taşımacılık.
Asıl mesele nakliye.
Kimse çıkıp da demiyor ki:
“Dünyanın en modern fabrikasını kuralım, en iyi teknolojiyi kullanalım, en verimli ürünü üretelim…
Ama peki, bunları nasıl taşıyacağız?
Tüketiciye nasıl ulaştıracağız?
Üretim için gerekli hammaddeyi nasıl getireceğiz?
Deprem olduğunda, pandemi çıktığında tedariki nasıl sağlayacağız?”
Bu soruların tek bir cevabı var. Nakliye.
Fakat ne yazık ki bu sektör ne konuşuluyor ne sahipleniliyor.
Gerçeklik ile Akademik Dünya Arasında Derin Bir Uçurum Var
Evet, STK’ların çalışmaları, üniversitelerin raporları, lojistik bölümleri kıymetli.
Ama sahaya indiğinizde, tablo bambaşka.
Nakliyeye verilen değerle, ondan beklenen yük arasında derin bir uçurum var.
Sahanın içinde biri olarak son dönemde şunu çok net hissediyorum.
Bu dönüşüm artık sadece büyük oyuncuların meselesi değil.
KOBİ’lerin, taşradaki üreticinin, hatta hammaddenin çıktığı dağın başındaki işletmenin bile bu sistemin parçası olması gerekiyor.
Yoksa zincirin sadece bir halkası değil, ruhu eksik kalıyor.
Bir Örnekle Anlatmak Gerekirse
Bir tekstil fabrikası yatırımcısı, bir dikiş makinesi almak için 2.000–3.000 € harcar.
Ve bu makine 20–30 yıl çalışır.
Oysa karayolu taşımacılığı yapan biri, bir aracın direksiyonuna oturtacağı bir sürücü için 150.000–200.000 € yatırım yapmak zorundadır.
Üstelik bu araç 10–15 yıl sonra ya hurdaya ayrılır ya da yüksek masrafla kullanılmaya devam eder.
Yani hem yatırım maliyeti ağırdır hem ekonomik ömrü kısa.
Sahi, Biz Bu Gerçekliğe Ne Kadar Hazırız?
Lojistik denince akla önce veri tabanı, sensör, yapay zekâ ya da akıllı depo gelmemeli.
İlk olarak taşıma kapasitesini konuşmalı, bunu geliştirmeliyiz.
Çünkü bu işler artık sadece verimlilik değil, aynı zamanda bir “güven ekonomisi” meselesi.
Müşteri sadece ürünü değil, onun geldiği yolu da sorguluyor.
Burada üreticinin hikâyesi, şeffaflığı, doğaya ve insana yaklaşımı fark yaratıyor.
Yani artık sadece lojistik değil, gerçek anlamda “değer zinciri” kurmak gerekiyor.
Üretim varsa taşıma olacak.
Depo varsa oraya giden yol, araç ve sürücü olacak.
Yani lojistikte ne yaparsanız yapın, nakliye olmadan hiçbir şeyin anlamı yok.
Peki Avrupa Ne Yapıyor?
Avrupa, karayolu taşımacılığına sadece yük taşıyan araçlar olarak değil, stratejik bir değer zincirinin taşıyıcısı olarak bakıyor.
Devlet destekleriyle araç yatırımları teşvik ediliyor.
Genç sürücü programları açılıyor.
Vergisel avantajlar sağlanıyor.
Lojistik kararlarında taşımacılık sektörü temsil ediliyor.
Bizdeyse hâlâ “şoförsün, yolda ol yeter” anlayışı sürüyor.
Çözüm Önerileri
Karayolu taşımacılığı stratejik sektör ilan edilmelidir.
Araç yatırımında KDV – ÖTV muafiyeti sağlanmalı, uygun faizli krediler verilmeli.
Nakliyeciye yönelik sigorta, bakım ve vergi destek paketleri yeniden düzenlenmeli.
Üniversite–saha iş birliği gerçek anlamda sahaya inmeli.
Sektör, karar mekanizmalarında aktif temsil edilmeli.
Burada ayrıca insan meselesi de kritik.
Teknik yetenek kadar, bu yeni dünyayı okuyabilen, adaptasyon gücü yüksek ve etik bakışı sağlam insanlar da şart.
Üniversiteler bu noktada daha hızlı ve güncel davranmalı.
Ne kadar güzel bir uçurtma yaparsanız yapın, kuyruğu yoksa uçmaz.
Lojistikte de bu kuyruk; taşımadır, nakliyedir.
Ama bugün bu kuyruk kesik, bu gerçek görmezden geliniyor.
Unutmayın; nakliye yoksa hiçbir şey yerli yerinde değildir.
Kuyruksuz bir uçurtmayı gökyüzünde aramak nafiledir.
Çünkü o göğe değil, yere mahkûmdur. Sürünür.
Ve taşımacılığın bugünkü hali de maalesef bu kuyruksuz uçurtma gibidir.
Yük taşıyamaz, artık kendi yükünü bile taşıyamaz hale gelen bir sektörün sessiz çırpınışıdır bu.
Bu Çağrıya Ses Verelim
Ey sektör temsilcileri,
Artık başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmenin zamanı geldi.
Gelin, ortak bir platformda buluşalım.
Nakliye sektörünün geleceği için sorumluluk alalım.
Lafla değil, icraatla konuşalım.
Bekleyen değil, taşın altına elini koyan olalım.
Çünkü artık bu uçurtmanın yere çakılmasına değil, göğe yükselmesine ihtiyacımız var.
Orhan ÇAKAN
Gürbulak Nakliyat