Dost Sohbeti
Bir sohbet ortamında konu konuyu açıyor…
Ben yine çıkkınlık yaparak, aynı soruyu bugün yeniden soruyorum:
Emekçi neden para kazanamıyor?
Nakliyecilikte yatırım sizden, risk sizden…
Peki neden hâlâ başkalarının sırtınızdan para kazanmasına göz yumuyorsunuz?
Lojistikte ağır yükü sadece araçlar taşımıyor.
Asıl yük, nakliyecinin omzunda.
Sohbete kaldığım yerden devam ediyorum.
Türkiye’de lojistik denince, çoğu kişinin aklına hâlâ TIR, kamyon, çekici gelir.
Oysa bu fiziki gücün arkasında, gece gündüz direksiyon sallayan, evinden ayrı kalan, her an sorunla yüzleşen bir nakliyeci (Eski tabirle Kamyoncu) var.
Ve bugün artık şu soruyu yüksek sesle sormanın zamanı gelmedi mi?
Bu iş gerçekten sürdürülebilir mi?
Haydi birlikte düşünelim…
Diyelim ki bir filo kuruyorsunuz:
10 adet çekici → Tanesi 3,5 milyon TL → Toplam 35 milyon TL
10 adet dorse → Tanesi 1,5 milyon TL → 15 milyon TL
Toplam yatırım: 50 milyon TL En iyi şartlarda ortalama fiyat…
Bu araçlar bir garajda duracak, ofisiniz olacak.
10 şoför, bir operasyoncu, bir muhasebeci… Ekip kurulacak.
Ve elbette aylar boyu sabit giderler.
Akaryakıt, köprü, otoyol, bakım, lastik, sigorta, belgeler, UETDS bildirimi, SRC, cezalar, boşta beklemeler, kantar sürprizleri…
Aylık ortalama sabit maliyet: 2 milyon TL
Peki tüm bu yatırım ve risk ne için?
Freight Forwarder’dan yük almak için mi?
50 milyonluk filonuz, 2 milyonluk aylık gideriniz var…
Sistem size dönüp diyor ki:
"Git yükü forwarder’dan al."
Forwarder ise şunu söylüyor:
-Müşterinin hedef fiyatının çok üstündeyiz.
-90 Gün vadeye müşteriyi zor ikna ettim, o da %50 mazotu kabul edersen.
-6 saat limanda bekleme var ama genelde olmaz.
-Bu işin XYZ masrafı var haber olsun.
Yani forwarder sizin filonuz olmadan yükü taşıyamıyor ama masada söz hakkı onlarda.
Yatırımı siz yapıyorsunuz, ama işi almak için el açan yine sizsiniz.
Nakliyeci sırtında dağ taşıyor ama sistem ona dağınık.
Bu tablo adaletsiz ve sürdürülemez.
Lojistiğin omurgasını oluşturan nakliyeci, zincirin en kırılgan halkası.
Sorumluluk onun, ceza onun, trafik stresi onun, kaza riski onun…
Ama kazanç?
Geç ödemeler, düşük navlunlar, komisyon kesintileri arasında emeğin değeri eriyor.
Peki çözüm nerede?
• Nakliyeci, forwarder’a mahkûm kalmamalı. Kendi hattını kurabilmeli.
• Dijital platformlar, yük sahibiyle doğrudan teması mümkün kılmalı.
• Kooperatifler veya nakliyeci birlikleri kurulmalı, forwarder karşısında pazarlık gücü artırılmalı.
• Yatırım yapan, kazancını da önceden planlayabilmeli.
• Sözleşmeler şeffaf ve eşitlikçi olmalı.
Sistem Garajlardan dijitale orada whatsap hatlarına dönüşmüş olsa da değişen çok bir şey yok.
Bu arada belirtmekte fayda var.
İşini gerçekten hakkıyla yapan forwarder'ları tenzih ediyorum.
Anlattıklarım bir plazada, hiçbir belge ve sorumluluk olmadan sektöre girip, emekçinin üzerinden sistem kuranlardır.
Yani Forwarder konusunu açacak olursak.
Forwarder taşımacı değildir, yöneticidir.
Lojistikte kavram kargaşasına dikkat etmemiz gerekir.
Lojistik sektöründe bir yükün A noktasından B noktasına güvenli, ekonomik ve zamanında ulaştırılması, sadece bir araç temininden ibaret değildir.
Bu süreci planlayan, organize eden ve yöneten asıl aktör forwarder’lardır.
Ancak son yıllarda sektörde “forwarder” unvanını taşıyan, fakat işin ruhuna ve sorumluluğuna hâkim olmayan birçok sezonluk firma türemeye başlamıştır.
Bu tür firmaların yaptığı, tabiri caizse elin taşıyla elin kuşunu vurmaktan öteye gitmemektedir.
Ne operasyon bilgileri ne de altyapıları vardır; yalnızca komisyon aracılığıyla piyasadan kazanç sağlamayı hedeflerler.
Bu noktada şunun altını net şekilde çizmek gerekiyor.
Forwarder yükü taşımaz, yükü yönetir.
Gerçek forwarder, taşıma sürecinin tüm lojistik zincirini bilir ve yönetir;
Gümrükten sigortaya, depolamadan dağıtıma kadar her aşamada profesyonel bir katkı sunar.
Komisyoncu ise yalnızca taşıyıcı ile yük sahibi arasında aracı olur.
Bu iki rol arasındaki fark çok netken, sektördeki tanım karmaşası zamanla nitelikli hizmet sunan firmaların emeğini gölgede bırakır hale gelmiştir.
Lojistik sektörünün sürdürülebilirliği, disiplinli iş anlayışı ve ehil aktörlerle mümkündür.
Bu yüzden “forwarder” kavramını doğru yerde kullanmak ve gerçek meslek erbabını ayırt etmek hepimizin sorumluluğudur.
Nakliyeci bu sektörün görünmeyen kahramanıdır.
Bugün 50 milyon TL’lik yatırım yapan biri, ertesi sabah yük bulmak için telefona sarılıyorsa burada ciddi bir sistem hatası vardır.
Sadece TIR değil, adalet de yük taşır.
Ve artık bu yük, sadece nakliyecinin sırtında olmamalıdır.
Ben uzun uzun anlattım aslında...
Bunlar, sektörün içinden değil ama yıllardır dışından bakan bir gözlemcinin gördükleri.
Ben hep istedim ki; emek kazansın.
Ama işte...
Bir sessizlik oluyor o anda.
Sanki herkes ne demek istediğimi anlıyor.
Ve sonra sohbet yeniden başlıyor.
Söze giriyor bir dostumuz…
“Abi anlattıklarına sektörün içinde yıllardır yatırım yapan, iş yapan bir kardeşin olarak kendimizi eleştirisel bir bakış sergilemek gibi algılama ama yaşadıklarımı senin de çok iyi bilmene rağmen bir de benden dinle isterim.
Sektörümüzde yaşanan büyük adaletsizliği ve forwarder odaklı yapının sorunlarını etkili biçimde ortaya koymuşsun.
Doğru; yatırım bizden, sorumluluk bizde ama kazanç çoğu zaman başkasında.
Fakat bu fotoğrafın eksik bir tarafı var.
Bu düzenin oluşmasında biz nakliyecilerin hiç mi payı yok?
Bugün sahada olan herkesin bildiği gibi,
Sektör artık iş alma değil, iş kapma savaşına dönüşmüş durumda.
Fiyatlar maliyetin altına düşüyor, çünkü her firma bir diğeriyle değil, kendi ayakta kalma paniğiyle yarışıyor.
Araç, çekici, dorse yatırımları çoğunlukla banka kredileriyle yapılıyor.
Ve sonra?
Kredi taksitlerini ödeyebilmek için zararına taşımalar başlıyor.
Amaç sadece günü kurtarmak.
Sonuç:
Sermayeniz günden güne eriyor.
Üstelik bu sadece profesyonel nakliyecilerle sınırlı değil.
Sektör dışından "ek gelir olur" diye yapılan araç yatırımları, birkaç ay içinde ek gelir değil, tam bir yıkım kapısı hâline geliyor.
Bu noktada ne yapılıyor?
Piyasa dibe çekiliyor.
Taşıma fiyatı rekabet adı altında bilinçsizce düşürülüyor.
Sadece “bir süre daha ayakta kalmak” için, sektör topyekûn çöküşe yaklaştırılıyor.
Kendi Ayağımıza Sıkmaktan Vazgeçmeliyiz.
Kişiye endeksli iş yatırımları, bir isim değişikliğinde ya da bir elemanın başka firmaya geçişinde heba oluyor.
Fiyatı duyup, “ben bunun altına taşırım” diyen yaklaşımlar, fiyat disiplinini ve profesyonelliği ortadan kaldırıyor.
Ahbap–çavuş ilişkilerine dayalı kararlar, sözleşmesiz, güvencesiz, sürdürülemez taşımalara dönüşüyor.
Peki Ne Yapmalı Çözüm Önerin Nedir Diye Soruyorum…
• Yatırımlar, planlı maliyet analizi ile yapılmalı.
• Krediye değil, sürdürülebilir nakit akışına odaklanılmalı.
• Kooperatifleşme mantığına benzer bir sektör birliği, forwarder baskısına karşı denge oluşturmalı.
• Kâr değil, sadece taksit ödeme hedefiyle yapılan taşımalar terk edilmeli.
• Rekabet değil, dayanışma kültürü geliştirilmelidir.
Unutulmamalı ki.
Bu sektörde en büyük rakibimiz, aslında birbirimiz değiliz.
En büyük rakibimiz: Plansızlık, dağınıklık ve sabırsızlıktır.
Sistemi eleştirmek elbette gerekli.
Ama önce aynaya da bakmalıyız.
Yoksa sadece taşıma değil, kendimizi de tüketmeye devam ederiz diyor.
Şöyle bir düşünüyorum…
Evet, yıllarca bu mesleğin satın alma işini yürüttüm.
Hatta o zamanlar “lojistik” değil “nakliyecilik” gündemdeydi.
Forwarder yerine Işıkkent’de Gebze’de Ülkemin her il ve ilçesinde Garajlar ve komisyoncular vardı.
Sürekli ziyarete gelir, işi almak için saçma sapan tekliflerle kapımızı aşındırırlardı.
Sektörün standartları olmayınca orman kanunları devreye giriyor ve sonrası, kimin kime gücü yeterse…
Ben “para yakma” deyimini bu sektörde öğrendim.
“Abi ne yapacaksın, gerekirse müşteri alışana kadar para yakacaksın.”
İlk duyduğumda saf saf sormuştum.
“Nasıl yani?”
Meğer konu müşteriyi yemlemekmiş.
Ahmet’in 10 TL’ye götürdüğünü, birileri 7 TL’ye veriyormuş.
E dedim, müşteri haliyle işi bizden alıp ona veriyor.
E dedim, nereye kadar?
“Alışana kadar” dedi.
Peki müşteri 6 TL duyduğunda ne oluyor?
“Abi dedi kim 5 TL verirse müşteri ona dönüyor.
Peki riski yok mu bu işin müşteri tarafında dedim, olmaz mı abi yılda ne kadar müşterinin malı çalınıyor ve ne kadar müşteri mağdur oluyor tahmin edemezsin dedi. Yetki belgesiz , taşıyıcı sorumluluk yük poliçesi olmadan, sürücüsüne SGK işlemleri bile başlatmamış sadece Tabeladan ibaret taşıma işi yapan nakliyeciler var dedi.
Hayatım boyunca hiç mal çaldırmamış biri olarak sordum nasıl yani, aracın ruhsatı var sahibi beli, yük sigortası var müşterinin malı çalınıyor ve müşteri nasıl mağdur oluyor…
Aslında bu soru sadece konuya derinlik kazandırmaktan öte değildi, çünkü hırsızlık dün olduğu gibi yarında yani her zaman olacak.
Çünkü ikiz plakadan tutunda hırsızlıkta sınır tanımayan binlerce formül türetmiş bir yapı var karşımızda, yani ava gideni avlıyorlar.
Ben yıllarca bu işi yapmış birisi olarak güvenilir tedarikçi ile çalışmanın yanı sıra her seferinde araç başı sigorta yaptırma yolunu tercih ettim, çünkü, blok hırsızlık ve zaiyat harici parça parça çalınan mallar ve kısmi hasarlar her zaman bizler için risktir.
Sonuç?
Sohbet güzel…
Lakin konunun özü şu.
Bu sektöre standartlar getirilmezse, çok yakında zaten yaşlanan ülkemin filo yaş ortalaması çöplüğe dönecek gibi duruyor…
Araçlar dışarıdan
Yakıt dışarıdan
İşi ihaleyle alan güç dışarıdan
E içeride ne var diyecekseniz?
Birbirini yok etmeye yeminli, sürekli isimleri değişen, sistemsizliğin ta kendisi.
Sohbet güzeldi…
Ama ben, sohbetin akılda kalan yerlerini köşeme taşımak istedim.
Aslında hepimizin bildiklerini…
Sadece yeniden dile getirdim.
Sevgiler,










































