Eğitim Şart
Öncelikle 2023 – 2024 öğretim yılının vatanımıza, öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve tüm velilerimize uğurlu gelmesini diliyorum, dilerim sorunsuz başarılarla dolu bir yıl olur.
Dikkat okuyacaklarınız aşırı derecede gerçeği yansıtmaktadır, gerçekleri bünyeniz kaldıramayacak ise lütfen yazının bundan sonrasını okumak için hiç zaman kaybetmeyiniz.
Yazıyı okuduktan sonra kim neyi kendi üzerine ne kadar almak isterse lütfen ihtiyacı kadar olanı alsın, hepinize hatta hepimize yetecek kadar hayatın içinden bir paylaşım yapmaya gayret edeceğim.
Öncelikle bir soru ile yazımıza devam edelim istiyorum.
Gerçekten bu kadar sene hepimizin okumasına gerek var mı?
Hadi hafızalarımızı tazeleyelim, anaokuluna gitmeyen bir çocuk üzerinden yola çıkalım 69 aylık 1 çocuk yani 6 yaşında ilkokul eğitimine başladı ilkokul, 1. sınıftan 4. sınıfa kadar olan dönemi kapsadığı için 10 yaşında ilkokul bitti. Ortaokul eğitimi 4 yıl sürmektedir. Ortaokul, 5. sınıftan 8. sınıfa kadar olan dönemi kapsar oldu mu sana çocuk 14 yaşında. Lise eğitimi de 4 yıl sürmektedir. Lise, 9. sınıftan 12. sınıfa kadar olan dönemi kapsar yaş oldu sana 18, ilk sene üniversiteyi tutturdu varsayımı ile devam edelim, Üniversite eğitimi lisans programları için genellikle 4 yıl sürüyor 22 yaşında üniversite mezunu memleketimize hayırlı olsun 22 yaşında üniversite bitmiş erkek ise askerliğini yapmamış ve eli tornavida tutmayan nur topu gibi bir gencimiz var artık. Ancak bu genç ben tıp veya diş hekimliği gibi alanlarda yoluma devam edeceğim derse eyvah okumaya devam. Ha birde yüksek lisans ve doktora gibi yükseköğrenim programlarını düşünüyorum diyebilir işte en iyi ihtimalle 30 yaşına kadar okumaya devam
Toplamda, Türkiye'de eğitim süresi kişinin eğitim seviyesine, seçtiği programlara ve meslek alanına bağlı olarak değişebilir. Bu süreler, genel bir rehber olarak kullanılabilir ve bireysel durumlara göre farklılık gösterebilir. Siz neresinden bakarsanız bakın 22 yaşına kadar ülkem gerçeği gençler okumak zorunda.
Ne bu okul düşmanlığı diyenler elbette olacaktır, ben okumaya karşı değilim, boşu boşuna okumaya karşıyım. Kendi mesleğimden yola devam edelim, bir çocuk Lojistik uzman yardımcısı, depo personeli, dış ticaret personeli, satış personeli vb. gibi bir title ile işe başlamak isterse minimum 16 yıl okumak zorunda. 16 yıl dile kolay tam 16 koca yıl üstelik mezun olduğunda bugünün gerçeği deneyimsiz diye kimse iş vermiyor.
Sanıyorum 18 yaş altı insanlar kanunen çocuk sayıldığı ve ortalıkta dolaşırsa başına ne geleceği kestirilemediği için ve ülke ekonomisine katkı sağlayacağı gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda en azından gitsin okusunlar diye bir bozuk düzen ortaya atmışlar.
‘’Dip Not’’ Üstelik her birkaç senede bir tüm sistemin değiştirilerek doğruyu bulmaya çalışılan bir sistemden bahsediyoruz.
Velhasıl Dünden bugüne kervanın yolda düzülemeyeceğini henüz anlayamadık.
Bana göre Tecrübe = Hayatta yediğiniz kazıklardır.
Yaşınız kaç olursa olsun yaşadığınız sürece öğrenmeye devam edecek ve her yediğiniz kazık sizi biraz daha olgunlaştıracaktır.
Çünkü sistem böyle.
Oysa başkalarının ağır bedeller ödeyerek edindiği tecrübeleri aynı ayak izlerine basarak ağır bedeller ödemeden tecrübe etmek mümkünken ısrarla neden diretiriz anlamış değilim.
Mahatma Gandhi’ ye ait çok hoş bir söz var.
‘’Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama eğer uyumuyor’ da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz nafiledir’’
Sanıyorum ülke olarak hepimiz uyku taklidi yapıyoruz.
Hadi gelin tarihin tozlu sayfalarında biraz geriye gidelim.
Kök nedene inilip sorunlar için çözüm üretilmediği sürece ‘’MIŞ’’ gibi yapılmaya devam ederiz.
Sanıyorum toplum olarak düşünme ve sorgulama yetimizi rafa kaldırdık.
Lütfen düşünelim ve toplum olarak unuttuğumuz sorgulama duygusunu yeniden kazanmaya gayret edelim.
Öyle bir zaman diliminin içerisindeyiz ki nedenini ve kimler tarafından dayatıldığını bilemediğim bir umursamazlık duygusu ile toplumumuz ele geçirilmeye çalışılıyor hatta bir çoğumuzu ele geçirmişler bile. Diyeceğim o ki Toplumsal değerlerimiz tahribata uğradı.
Bir ülkenin refah seviyesinin artması için o ülke halkının sadece okuması maalesef yeterli değil, ülke halkının üretmesi ve ürettiklerini sevk etmesi gerekiyor. Dünya eski dünya değil, dünya pandemi ile çok daha fazla küçüldü ve dijitalleşti. Bu süreçte Türkiye’nin coğrafi konumunu ele aldığımızda Lojistik üssü olabilecek bir yapıya sahipken maalesef biz henüz lojistik köy bile olamadık, ülkemizde son yıllarda lojistik üzerine açılan okullar, yapılan akademik çalışmalar bir nebzede olsa geleceğe ümitle bakmamızı sağlıyor olsa da maalesef yerimizde sayıyoruz.
Onlarca üniversite açarak eğitimde çağ atladığımızı düşünenler gerçekleri ne zaman görecekler diye merak ediyorum. Okumanın ticaret olmadığı gerçeğini birileri çıkıp yüksek sesle Türk halkına anlatmalı. Ticaret deyince bütün olgular para kazanmak üzerine kurulmamalı, dünden bugüne geldiğimiz noktada eğitim = para zihniyeti aslında eğitimsizlik konusunun nerelere kadar uzandığını bizlere çok acı tecrübelerle göstermiş olsa da biz yaşadığımız acı deneyimlerden hala tecrübe kazanamıyoruz.
Konuyu biraz daha derinleştirmek istiyorum. 1980 li yılların başında ehliyetlerin özel kurslarda verilmesi gündeme geliyor ve 1987 yılında kanuni düzenlemeler ile ehliyetler sürücü kurslarına devrediliyor, elbette o yıllarda dijitalleşmeden bahsetmek imkânsız, eş, dost, hısım, akraba vasıtası ile isteyen istediği gibi ehliyeti cebine koyabiliyor. Nasıl olsa kervan yolda dizilir anlayışı ile o günden bugüne gelindiğinde aslında çokta değişen bir şey yokmuş gibi duruyor. 18 yaşına gelmiş herkes isimlerinin farklı sistemlerinin küçük farklarla aynı olduğu düzende ehliyetini cebine koymak zorunda bırakılıyor.
Ülkemde iş ilanlarını incelediğinizde 3 benzer ayrıntıya mutlaka denk gelirsiniz.
-Üniversite mezunu.
-İngilizce bilen.
-Ehliyeti olan.
Peki şirket global bir yapıya mı sahip veya bu pozisyonun neresinde çalışan İngilizce konuşacak veya 4 yıl üniversite bitiren kaç kişi okuduğu alan üzerinde çalışıyor?
Cevap tahmin edeceğiniz üzere şirketlerin kurumsal yapıları gereği kuralları koy Birgün lazım olur anlayışı. Oysa o şirketlerin yöneticilerine kurumsallık nedir diye sorsanız, kurumsallığı sadece kâğıt üzerinde okuyup kurumsal nedir sorusuna mesela kurumsallık banka gibi olmaktır demekten öteye gidemezler.
Asıl soru kurumsallık ne değildir olmalı.
Diğer konu malumunuz üzere ehliyet neden istiyorsunuz bu pozisyon için araç tahsis ediliyor mu?
Gelen cevap bilindiği üzere hayır.
O zaman ehliyetli personelin size ne faydası olacak neden ehliyet istiyorsunuz sorunuza cevaben olsun lazım olur zaten bu devirde ehliyetsiz kimse kaldı mı ile konuşma uzayıp gidiyor.
Evet ülkemde sanıyorum üniversite mezunu ve ehliyetsiz kimse kalmadı desek yeridir.
Koyun psikolojisinden ne zaman vaz geçeceğiz bunu kestirebilmek pek mümkün değil.
Şimdi soruyorum suçlu kim?
Kapitalizmin geldiği son noktadayız, hayatlarımızı ‘’MIŞ’’ gibi yaparak idame ettiriyoruz.
Eğitim sistemine ve işin lojistik kısmına dönerek yazımı tamamlamak istiyorum.
Ekonomik koşullar haksız rekabeti doğuruyor, haksız rekabet şirketleri farklı yollara sürüklüyor ve kaçınılmaz son eninde sonunda gelip birilerini buluyor.
Eğitim sistemimizi baştan sona değiştirmezsek sadece diploma almak için okumuş ve birilerinin ceplerini doldurmuş oluruz, oysa bizim gençlerimiz zehir gibiler sadece onlara doğru yolu göstermemiz gerekiyor. Lojistik ekosistemi hızla değişiyor olumlu değişimler var lakin bireysel başarılar ülkemizi çok hızlı ileriye taşıması imkânsız.
Unutmayalım değişim asla aşağıdan başlamaz değişim tepeden başlar. Değişime eğitimcileri ve yöneticileri eğiterek başlarsak, oyunun içine sistemin içindeki gerçek kişiler adapte edersek başarı kaçınılmaz olur, aksi durumda dejenere olmuş mutsuz bir topluluktan öteye gidemeyiz.
Devlet yönetiminin kalkınma planlarında lojistik ile alakalı birçok madde var MIŞ gibi yapılmazsa mutlaka faydalı olacağına inanıyorum lakin devletten beklediklerimize geçmeden önce kendimizi düzeltmemiz gerekiyor, herkes önce düzelmeye kendisinden başlamalı.
Saha ile okullar birleşmedikçe, siyasetçiler ülkem yanıyor birlik olma vakti deyip koltuk sevdasından vazgeçmedikçe biz ülke olarak büyüdüğümüzü hatta dev olduğumuzu zannederiz. Şunu tüm kalbimle söylüyorum biz ülke olarak obezite olduk farkında değiliz.
Daha denizlerimiz ve tren yolundaki başarısızlıklarımızdan, neden dikey koridorların kullanılmadığından ve nasıl bu hale getirdiğimizden bahsetmedim bile.
Sözlerimi Lojistik dehası Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnetle yad ederek bitirmek istiyorum, ‘’Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.
Sevgiyle kalın