Yoksulluk, beslenme, giyinme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanması için yeterli gelire sahip olamama durumudur. Ülkemizde yoksulluk sayısı birkaç yıldan bu yana maalesef artış göstermektedir.
Yoksulluğun önlenebilmesi; millî gelirin eşit şekilde dağılımı, maaş ve ücretlerin enflasyonun üzerinde seyretmesine bağlıdır. Bir ülkede gelir adaletsizliği olduğu müddetçe yoksul sayısının azalması mümkün değildir.
Ülkemizde yoksul sayısı her geçen yıl artış göstermektedir. Zaten yapılan sosyal yardım sayısı bu tezi ispatlamaktadır. Yaklaşık dört buçuk milyon aile devlet desteği ile yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Dört milyon aile ise 16 milyon kişi demektir ve önemli bir rakamdır.
TÜİK, bir devlet kurumu olduğu için güvenmek ve inanmak zorundayız, hesaplarımızda bu kurumun verilerini baz almak durumundayız. Ancak hesaplamalarda baz alınan rakamlara bakınca komik olduğu açıktır. Dolayısıyla açıklanan enflasyon oranları gerçeği yansıtmamakta ve en az iki katı kadar sapma oluşmaktadır. Mayıs ayından bu yana enflasyonda düşme eğilimi görülse de bunun baz etkisiyle, bahsettiğim hesaplama yöntemleriyle olduğu için gerçek yaşadığımız enflasyonla ilgisi yoktur. Bu durumda ülkemizdeki yoksul sayısı da giderek artmakta ve halkın büyük bir çoğunluğunun alım gücü her geçen gün düşmektedir.
Açlık ve yoksulluk sınırı hesaplamaları her ay çeşitli kurumlar tarafından yapılarak kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Fakat bu hesaplamaların neden yapıldığı nerede kullanıldığı belli değildir. Çünkü ülkemizde asgari ücret bile genellikle açlık sınırının altında kalıyor. Emekliler ise her dönem olduğu gibi yabana atılıyor. En düşük emekli maaşım alanlar veya daha düşük maaş alanlar, açlıkla mücadele ederek yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Emeklilik, bedeli peşin ödenmiş bir haktır ve hiçbir zaman açlığa terk edilecek bir kesim olmamalıdır. Yıllarca gece gündüz çalışarak devlete prim ödedikten sonra düştükleri durum hiçbir şekilde kabul edilemez.
Verilen emekli ve asgari ücret zamları, birkaç yıldan bu yana yaşadığımız yüksek enflasyon döneminde maalesef daha ilk maaşlar alınmadan enflasyona yenik düşmekte, alım gücü her geçen gün azalmakta, hayat pahalılığı her geçen gün artmaktadır. Durum böyle olunca ülkemizdeki yoksul sayısı da giderek artmaktadır.
Ülkemizde yoksulluk oranı ile ilgili geçtiğimiz günlerde yayınlanan rapor aşağıdaki gibidir.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından yayımlanan son araştırma, Türkiye’de giderek kalıcı hale gelen derin yoksulluk sorununa dikkat çekiyor. 2015-2023 dönemini kapsayan verilere göre, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin oranı yıllar içinde dalgalı bir seyir izlese de 2023’te hâlâ yüzde 7,7 gibi ciddi bir seviyede seyrediyor. Bu, yaklaşık 6,5 milyon kişinin hayati ihtiyaçlarını karşılayamadan yaşadığını ortaya koyuyor.
DAR TANIM, NET GERÇEKLİK: DERİN YOKSULLUK NEDİR?
Araştırmada kullanılan “derin yoksulluk” tanımı, TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi'nden elde edilen verilere dayanıyor. Betamın geliştirdiği bu ölçüt, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ile uyumlu olarak tanımlanan 13 maddi yoksunluk göstergesinden 6 temel ihtiyaca odaklanıyor. Bu ihtiyaçlar:
Beklenmedik harcamayı karşılayamama,
Temel fatura (kira, elektrik, su, doğalgaz) ve borç ödemelerinde zorluk,
Et, tavuk veya balık içeren iki günlük öğünleri tüketememe,
Evin yeterince ısıtılamaması,
Yeni kıyafet alamama,
Sağlam ayakkabı sahibi olamama.
Bu ihtiyaçlardan en az beşini karşılayamayan bireyler “derin yoksul”, tamamını karşılayamayanlar ise “en derin yoksul” olarak tanımlanıyor. 2023 itibarıyla bu "en derin yoksulların oranı yüzde 3,3, yani yaklaşık 2,8 milyon kişi.
ZAMANLA AZALDI MI, YOKSA YER DEĞİŞTİRDİ Mİ?
Araştırma, 2015’te yüzde 9 olan derin yoksulluk oranının 2018’de yüzde 6,2’ye kadar gerilediğini, ancak sonrasında yeniden yükselerek 2021’de yüzde 9,2'ye çıktığını, nihayet 2023'te ise yüzde 7,7'ye gerilediğini gösteriyor. Özellikle 2018 sonrası yaşanan ekonomik türbülans ve COVID-19 pandemisinin etkisiyle yoksullukta ciddi artışlar gözlendi.
Ancak bu veriler yalnızca kişi başı gelir değil, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin de derin yoksulluğun kaderini belirlediğini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre en düşük gelir grubunun toplam gelirden aldığı payın daralması, yoksulluğu doğrudan etkiliyor.
BÖLGESEL UÇURUM: GÜNEYDOĞU ZİRVEDE, MARMARA DİPTE
Yoksulluk Türkiye genelinde homojen dağılmıyor. Araştırmaya göre en yüksek derin yoksulluk oranları Güneydoğu Anadolu’da (yüzde 20,7) görülüyor. Bunu sırasıyla Kuzeydoğu Anadolu (%14,7) ve Ortadoğu Anadolu (%12,5) takip ediyor. Bu üç bölge, toplam derin yoksul nüfusun yarıdan fazlasını barındırıyor. Öte yandan Doğu Marmara (%2,2), Batı Marmara (%4) ve Batı Anadolu (%5) gibi bölgeler derin yoksulluğun en düşük olduğu yerler.
İSTANBUL’DA DERİN ÇELİŞKİ
Türkiye’nin en büyük kenti olan İstanbul’da kişi başı gelir yüksek olmasına rağmen, derin yoksulluk oranı yüzde 5,4 seviyesinde. Bu oran, gelir düzeyi daha düşük olan birçok batı bölgesinden daha yüksek. Bu çelişkinin temel nedeni olarak, İstanbul’daki yüksek yaşam maliyeti ve gelirlerin satın alma gücündeki düşüş gösteriliyor.
İSTİHDAM VAR AMA YETERSİZ
Araştırma, derin yoksul hanelerde istihdam edilen kişi sayısının ortalama 1,1 olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu çalışan kişi başına düşen fert sayısının bazı bölgelerde 5’e kadar çıkması, istihdamın yetersiz kaldığını gösteriyor. Özellikle Güneydoğu, Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu’da işsizlik ve kayıt dışı çalışma derin yoksulluğun başlıca tetikleyicileri arasında.
EĞİTİM DÜZEYİ YOKSULLUĞU BELİRLİYOR
Derin yoksulluk içindeki bireylerin yüzde 85,2’si lise altı eğitime sahip. Yükseköğretim mezunlarının oranı sadece yüzde 2,4. Eğitim seviyesinin artması, yoksullukla mücadelede uzun vadeli en önemli araçlardan biri olarak öne çıkıyor.
EMEKLİLER GÖRECE KORUNAKLI
Veriler, emeklilerin yalnızca yüzde 2,9’unun derin yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Ancak İstanbul gibi şehirlerde hayat pahalılığı, bu kesimin de giderek kırılgan hale gelmesine neden oluyor. Yine de emeklilik statüsünün, kayıtlı çalışma geçmişiyle ilişkili olması bu grubun görece daha az yoksun kalmasını sağlıyor.
ÇÖZÜM BÖLGESEL POLİTİKALARLA MÜMKÜN
Betamın raporu, derin yoksulluğun tek tip ulusal politikalarla çözülemeyeceğini, bölgesel farklılıklara odaklanan politikaların gerektiğini ortaya koyuyor. İstihdam, mesleki eğitim, kadınların işgücüne katılımı ve sosyal yardımların yeniden yapılandırılması, bu sorunun çözümünde kritik adımlar olarak öne çıkıyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar