1090 yılında Çaka Bey’in büyük gayretlerle oluşturduğu donanma ile kazanılan Koyun Adaları zaferinden beri Türkler, deniz ve denizcilikle haşır neşir olmuşlardır. Aslında Türkler "derken" tabii ki Anadolu coğrafyası özelinden konuya baktığımızı hatırlatmakta fayda var. Yoksa Orta Asya’dan başlayan büyük yolculuklarında Türkler, Hindistan yarımadasından, kıta Avrupası ortalarına, Çin’in en doğusundan, Finlandiya coğrafyasına kadar pek çok alanda boy gösterdiler ve iz bıraktılar. Bu izlerin içerisinde elbette deniz ve denizcilikle ilgili olanlar da vardır. Ancak bu konu yazımızın ilgi alanında değildir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında TBMM'nin yasama dönemi açılışında sarf ettiği şu sözler üzerinden tam 85 yıl geçmiş:
"Arkadaşlar!
En güzel coğrafî konumda ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmalıyız. Denizciliği Türk’ün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız."
Referansımızı bu söz olarak kabul edecek olursak, son zamanlarda deniz ve denizcilik menfaatlerimizin durumunu ifade eden en moda ifade ise “MAVİ VATAN” tanımıdır. Bir doktrin olarak kabul edilen Mavi Vatan, en basit tanımıyla "Nasıl ki Anadolu Türkiye'nin tartışılmaz vatan toprağıdır, Mavi Vatan da Türkiye'nin tartışılmaz vatan suyudur" olarak tanımlanabilir.
Yine doktrinin mimarlarının ifadesiyle, "Mavi Vatan, Türkiye'nin deniz ülkesi parçası olup, Doğu Akdeniz, Batı Anadolu (Ege), Marmara ve Karadeniz bölgelerinin tamamında yaklaşık 462 bin kilometrekarelik ilan edilen ya da ilan edilmesi öngörülen deniz yetki alanlarımızın tamamıdır. Mavi Vatan yaklaşımı esasında bugün çıkmış bir anlayış değildir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın "Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur" düsturu da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Denizcilik Türk’ün milli ülküsüdür" cümlesi de ülkemizin ve milletimizin yolunun denizlerden geçtiğini ifade etmektedir."
Görüldüğü üzere, Mustafa Kemal'in 85 yıl öncesinden işaret ettiği büyük ve milli ülkümüz, ancak cumhuriyetin 3. Çeyreğinden sonra bir doktrin olarak literatüre girmeyi başarmıştır diyerek konuyu son çeyreğe sıkıştırmak elbette mümkündür, ancak bu sefer de özellikle Cumhuriyet denizciliğinin 75 yıllık büyük yolculuğunu yok saymak gafletine düşeriz.
Peki bu üç çeyrek boyunca neler oldu, dersek neler oldu, neler gelişti ya da değişti? Hadiseye öncelikle askeri bahriye perspektifinden bakacak olursak, Deniz Kuvvetleri'nin müstakil bir kuvvet olarak 1949 yılında kurulduğunu özellikle belirtmek gerekir. 1924 yılında Mustafa Kemal'in meclis kürsüsünden yaptığı şu çağrı, 1924 ile 1949 arasının en net ifadesidir:
"Efendiler!
Bahriye’yi esaslı ve ciddi bir biçimde geliştirip, düzenlemek düşünülmelidir. Bu konuda başlangıç noktası, özellikle seçkin elemanları hak ettikleri gibi yetiştirip, onlardan memleketin ivedi gereksinimlerinde yararlanmak ve herhalde memleketin gücünün üzerinde hayallerden de uzak durmak olmalıdır."
Hiç şüphesiz, ticarî denizciliğimizin gelişmesinde hem personel temini hem eğitim anlamında askeri bahriyemizin çok özel yeri vardır. 1773 yılında kurulan ve bu yıl 250. yaşını kutlayan Deniz Harp Okulu (Mühendishane-i Bahr-i Hümâyûn) ve 1890 yılında kurulan Deniz Astsubay Okulu'ndan başlayarak nihayetinde tüm deniz kuvvetlerinin, memleketin dört köşesinden gelen genç bahriyeliler için bir eğitim ve meslek edinme yuvası olduğunu göz ardı etmemek lazımdır.
Her ne kadar tarihi 1884’e kadar uzansa da 1928 yılında Âli Deniz Ticaret Mektebi adıyla kurulan ve bugünkü İTÜ Denizcilik Fakültesinin 1939 yılında açılması ile taçlanan ticari bahriye eğitimimiz, Cumhuriyet denizciliği için adeta bir kutup yıldızıdır. Bugün İzmir'den Van’a, Zonguldak'tan Girne’ye kadar pek çok üniversitede denizcilik eğitimi verilmektedir. Elbette denizcilik eğitiminde kalite konusu ayrıca tartışılacak bir konu başlığıdır.
Türk denizciliğinin gelişmesindeki en önemli atılımlardan biri ve belki de en önemlisi Kabotaj Kanunu'dur. Kısaca, "Milli sularda yalnızca Türk Bayrağı taşıyan gemilerle taşımacılık yapılması" olarak tanımlayabileceğimiz kabotaj kavramı, çıkış noktası itibarıyla son derece yararlı olmakla beraber, ilk etapta yeterli armatörün ve milli bayraklı gemi sayısının azlığı ile uygulamada karayolu ve demiryolu taşımacılığına daha fazla önem verilmesi gibi bazı sebeplerle ağır ağır başladığı yolculuğunda, bugün rüştünü ispat etmiş bir Türk denizciliğinin milat noktasıdır.
Ticari bahriyemizin 1 Ocak 2022 itibariyle dünya filo sıralamasında 15. sırada olduğunu görüyoruz. Ülkemizin toplam filosunun 2021'de 28,9 milyon DWT iken 2022’de 30,7 milyon DWT’a yükseldiğini özellikle belirtmekte fayda vardır. Denizciliğimiz adına sevindirici olan göstergelerden biri de Türk Bayrağı’nın Paris Memorandumu Beyaz Listesinde pozitif olmasıdır.
Limancılık ve marinacılık gibi özel ihtisas isteyen iş kollarında 21. yüzyılın ilk çeyreğine geldiğimizde, gurur duyabileceğimiz dünya markalarımızın varlığından söz etmek elbette en doğal hakkımızdır. Latin Amerika'dan İber Yarımadası'na, İskandinavya’dan Doğu Akdeniz’e kadar pek çok coğrafyada konteyner ve genel kargo limanı işleten YILPORT markası, dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi gibi bir sıfatı taşıyan haklı gururumuz Global Liman İşletmeleri (GPH) ve D-Marin gibi bir markayı yaratıp hediye eden Doğuş Marina İşletmeciliğinin başarıları takdire şayandır. Türk tersaneciliği konusu artık bir dünya markasıdır desek yanılmış olmayız. Tuzla’dan sonra Yalova Altınova bölgesinde konuşlanan tersanelerimiz, özellikle bakım-onarım konusunda rüştünü ispat etmiştir. Hakeza, lüks yat imalatı yapan tersanelerimizin başarıları her yıl yapılan yat fuarlarında takdir edilmektedir. Antalya ve Tuzla bu anlamda lider bölgeler arasındadır.
Son dönemde deniz hak menfaatlerimizi korumak ve deniz altında bulunan kaynakları bulmak amacıyla oluşturulan dünya ölçeğindeki araştırma gemileri filomuzun, Türkiye'nin geleceğine imza atacak keşifleri yapması adeta an meselesidir. Bu devasa filonun Mavi Vatan'da güven içinde çalışması için deniz kuvvetlerimizin aldığı rol gözden kaçırılmamalıdır.
Netice olarak, tarih var olduğu günden beri insan, denizle ve denizin kendisine getirdiği doğal kaynaklarla birlikte yaşamaktadır. Dünya ticaretinin neredeyse %80’i deniz yolu ile yapılmakta ve yakın gelecekte bunun değişmesi öngörülmemektedir. Hal böyle iken, elbette 85 yıl önce sarf edilen o güzel söz, bizler için hala geçerliliğini devam ettirmektedir:
“Denizciliği Türk’ün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.”
Güzel bir çalışma olmuş. Teşekkürler
Merhabalar, Özellikle Vatan kavramının önemini ve sınırlarını çok iyi anlattığınız için teşekkür ediyorum. Üzerinde yaşadığımız vatan toprağımızı daha iyi koruyabilmek ve daha iyi şartlarda yaşayabilmek için Mavi Vatanımızın ne kadar önemli olduğunu anlatacak, daha çok insana ulaşmak için çaba gösterecek sizin gibi değerli insanlara çok ihtiyacımız var. Emeğinize yüreğinize sağlık.
Aydınlatıcı bilgiler için teşekkürler...