Türkiye’nin de imzaladığı Yeşil Mutabakat gelecek için önemli değişimleri mecbur kılıyor. Bunlar nelerdir?
Avrupa Birliği, 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını % 55 azaltma, 2050’de ise karbon nötr olma hedefi doğrultusunda ortaya koyduğu çevre planı Yeşil Mutabakat çerçevesinde, Avrupa Birliğinin karbon ayak izini en aza indirmek için ilave tedbirler geliştiriyor. AB bu hedefe ulaşmak için belirlediği ölçütleri ticari ilişkilerde bulunduğu ülkelere de yayarak fosil yakıt temelli ekonomik modeli tümden değiştirmeyi hedefliyor. Bu bağlamda tartışılan gelecekteki yeni tedbirler arasında “Sınırda karbon vergisi” de bulunuyor. Türkiye’yi doğrudan etkileyecek böylesi bir düzenlemeyi bir tehdit değil, ekonomimizi yeşil mühendislik bağlamında yeniden tasarlamak için ciddi bir fırsat olarak görmeli; bu doğrultuda karbon nötr olma vizyonuyla entegre bir iklim değişikliği ve doğal kaynaklı ve geri dönüşüme odaklı bir yenilenme politikası geliştirmeliyiz.
Bu anlamda aşağıda tartışılacak kavram ve yenilikler daha da çok önem arz etmektedir.
BiyoEkonomi, mevcut ekonomi biliminde artık GELECEKÇİ ve ÇOKDİSİPLİNLİ bir ekonomi alanı olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar farklı şekillerde tanımlansa ve bağlı olarak farklı sektörlere odaklanılsa da dünyanın ülkeleri ve bölgeleri üzerinde, BiyoEkonominin önemli bir niteleyici özelliği, çok çeşitli modern teknolojilere dayanak biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımını hedeflemektedir. Biyoteknoloji bu bağlamda bugün ve geleceğin önde olacak teknoloji türüdür, ancak ilgi alanı çok kapsamlı, çok yönlü ve doğru ve anlık veriye dayalıdır.
BiyoEkonomi birçok şeyi kapsar.
Peki, içeriğinde hangi bileşenleri barındırır? Biyolojik kaynaklara (hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, toprak, mikro organizmalar ve organik atık dâhil türetilmiş biyo-kütle) dayalı sektörler ve sistemleri içerir. Büyük bir eko sistem içerisindeki ekonomiyi analiz eder ve son zamanlarda olduğu gibi tahmine dayalı öneriler de bulunur.
Biyolojik kaynakları (tarım, ormancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği) kullanan ve üreten (gıda, beslenme, yem, ilaç, diğer malzemeler) tüm birincil üretim sektörleri burada bu kapsamın içine girer.
Gelecek bilimcilere göre yakın gelecekte BiyoEkonominin çok daha fazlasına hızla geçiş tahmin edilmektedir.
Çünkü gıda güvenliği, iklim değişikliği ve kaynak kıtlığı, susuzluk gibi yakında bizi bekleyen küresel zorluklar vardır. Ayrıca tüm dünya ekonomisi son birkaç yıldır zaten zor durumdadır, hele Pandemi sonrası büyük yaralar almıştır. Birçok kaynağın tükenme hızı artarak devam edildiğine ne yazık ki tanık oluyoruz.
Sağlıkla ve keyifle hayatta kalma bakımından acilen dönüştürülebilir yeni doğal kaynaklar bulmak ve güvenilir ve gelecekçi/yenilikçi projeler üretmek zorundayız.
Dolayısıyla bu fikir ve kuvvetli ihtiyaç, bizleri ekonomik ve verimli yeni teknolojiler keşfetmek, üretmek ve sürekli geliştirmek zorunda bırakacaktır.
Zira dünyanın taşıma kapasitesi günden güne düşmektedir. Ve aynı zamanda biyo-çeşitlilik tüm atmosferde maalesef hızla tehlikeye düşmektedir. Bu tehlike yaşamın kendisinin ve dünyanın servetinin günden güne azalması anlamına gelir ki özellikle yeni nesil için yaşam kalitesinin azalması iyi bir bilgi değildir. Bu durumda şimdiden ve hemen nasıl önlemler almalıyız?
Başlangıçta, yenilenebilirlik veya geri dönüşüm kavramları hızla hayatımızın her alanına girmelidir..
Tarım, ormancılık ve su ürünleri yetiştiriciliğinde veri odaklı üretim ve verimliliği artırma yöntemlerini döngüsel ekonomi, yenilenebilir biyo-kütle üzerine inşa ederek yeni kaynaklar araştırmalıyız. Aslında bakıldığında dünyada birçok yeni kaynaklar mevcut, ancak çoğu ya bilinmiyor ya da endüstri 4.0 akımı ile birlikte endüstrileşmiş durumdadır.
Hızla sanayileşme süreci içinde bugüne kadar gerek hammadde gerekse ara mamul için genelde fosil tabanlı girdiler kullanılmıştır. Endüstrinin her dalında fosil bazlı hammaddeleri zaten kullanıyoruz. Ve bu doğal olmayan girdilerle yapılan üretimleri yine bizler tüketiyoruz. Ne kadar zararlı olduklarının farkında mıyız? Hayır! Oysaki bazı ürünler gerçekten sağlığı ciddi tehdit ediyor.
İmalat sektöründe ana ürün dışında çıkan yan ürün veya artıklar ise ya atılmakta ya da elden çıkarmak maksadıyla ucuza satılmaktadır. Oysaki onların geri dönüşüm ile tekrar kullanılabileceği gerçeği son derece ihmal edilmektedir. Ayrıca, bu bağlamda bir düşünce sistemi ise yakın zamana kadar görülmemekteydi.
Aslında doğada var olan birçok kaynağın hem sürekli bulunabilirlik hem sağlıklı hem de uygun masrafta girdi olabileceği çoğu zaman ihmal edilmektedir. Neden ilk etapta bu araştırılmıyor? Oysaki örneğin ülkemizde yetişen birçok doğal servetimiz aslında çok önemli ve değerli birer hammadde veya girdidir. Maalesef yaptığım araştırmalarda bu doğal servetimizin genelde atık olduğunu ve verimli bir girdiye veya enerjiye dönüştürülmediğine üzülerek rastladım. Bu gerçekten büyük bir ekonomik kayıp olabilmektedir. Aslında ne kadar büyük bir ekonomi varlığı içerisinde yaşadığımızı bazen fark etmiyor, olabiliriz. Bunun altını çizmek isterim.
Bu sayede, yenilikçi kaynakları verimli kullanan üretim teknolojileri ve sürdürülebilir bir topluma geçiş, pahalı ve gittikçe azalan fosil kaynaklarının ikame edilmesine veya kullanımının azaltılmasına yardımcı olur, böylece iklim değişikliğinin azaltılmasına katkıda bulunulacaktır.
O halde toplum olarak küreselde olduğu gibi, bugünden başlayarak “Döngüsel Ekonomi” ve Geri Dönüşüm anlamında doğa kaynaklı hangi hammaddeleri hangi ürüne ve nasıl enerjiye dönüştürebiliriz konusunda fikirlere, projelere hatta sahadaki endüstriyel başarı hikâyelerini dinlemek ve alkışlamak isteriz.